9 Kasım 2010 Salı

Acılar

Acılar, hayatın bir parçası...  
İçimizdeki acıları görmezden gelmek, kaçmak sadece içimizdeki parçanın verdiği mesajı ihmal etmektir. İçimizde oluşmuş bu acı ve keder, bizim için bulunmaz bir fırsat olabilir...
Bir kahvenin pişip lezzetini kazanması gibi olgunlaşır ve olduğumuz kim olduğumuzu hatırlayabiliriz. Nasıl hiç bir hastalığa maruz kalmamış bir bebeğin bağışıklık sistemi gelişmezse, biz de bu zorlu evrelerden geçmezsek, bunların meyvelerini toplayamayız.
Bu çözülmemiş travmalardan hayatta kalmış, kurtulmuş, bu güne gelmişizdir. Ortaya çıkan hayatta kalma parçasının asıl görevi bitmiştir. Ancak onun oluşturduğu konfor alanı yüzünden, bizim o acı ile yüzleşmemizi istemez.


Bu hayatta kalma parçası bize bambaşka kimlikler ile hayatta kalmayı öğretmiştir adeta... Oysa oluşan bu kimlikleri beslemek hiç de kolay değildir. Olmadığımız maskeleri beslemek için devamlı dikkat dağıtıcılara ihtiyaç vardır; para, ün, pozisyon, dedikodu, devamlı başarı peşinde koşmak, takdir ve onay arayışı, futbol taraftarlığı ve bir gruba körü körüne bağlılık, şiddet, adrenalin, yüzeysel ilişkiler, aşırı cinsellik, ev, araba, içki, kumar, yemek, alışveriş gibi...
Bunlar geçici mutluluklar vererek, bizi bir sonraki durağa sürüklerken, büyük bir kısır döngüye sokar; içimizdeki boşluk ise büyümeye devam eder. 
Öncelikle gerçekler ile başlamakta fayda vardır: Yaşanan neyse, o geçmiştedir ve biz bundan sağ kurtulmuşuzdur. Henüz farkına varmasak da, bu olayın bir hediyesi mutlaka vardır. Bu hediyeyi almak için, çözülmemiş meseleleri çözmek gerekiyor. Travma deneyimlerinden biliyoruz ki, yaşanan olayın daha kolay atlatılabilmesi için beyin bazı fonksiyonlarını kapatıyor ve kişi, anıları ve duyguları tam olarak hatırlamıyor. Genellikle bunun farkında bile olmadan yaşıyor. Freud'a göre bilinçaltı, bu yarım kalmış meseleyi tamamlamak için tekrar tekrar benzer durumları hayatımızda çekiyor.


Çözüm ise konuya olan bakış açımızı değiştirmekte yatıyor. Merceğimizin odağını değiştirdiğimizde daha geniş bir açıda, olayın arkasında yatan dinamikleri görmeye başlıyoruz. Ailemize ve atalarımıza olan derin bağlarımızı anlamaya, onlar için yaptığımız şeyleri veya onların yerine taşıdığımız bazı yükleri görüp, dinamikleri keşfettiğimizde hiç bir şeyin kişisel olmadığını, ikinin olmadığını, herkesin birbirine görünmez bağlarla bağlı olduğunu fark ediyoruz...

Bu farkındalık, olanı olduğu gibi kabul etmemizi sağlayarak, bizi özgürleştiriyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder