İnsan zihni karşılaştırmalar ile öğrenir. Görme işlemi bile bir karşılaştırmadır. Renk tonları arasındaki fark bize görme imkanı verir. Hisselerimiz de benzer çalışır. Elimizi sıcak sudan çıkartıp oda sıcaklığındaki bir suya sokarsak soğuk hissederiz. Oysa aynı suya elimizi buz gibi sudan çıkartıp, oda sıcaklığındaki suya daldırırsak su sıcak gibi gelir. Aynı suyu farklı sıcaklıklarda hissederiz. Çünkü her şey görecelidir. Evren böyle işler. Düşüncelerimiz de böyle oluşur; kıyaslama ve karşılaştırma yaparız. Bir süre sonra artık bu düşünme mekanizmasına o kadar alışırız ki, artık kıyaslamayı otomatik yapmaya başlarız.
“The Joneses” yani
Jones ailesi, yeni mahalleye taşınır. Amaçları çevredeki komşuları
kıskandırmak, onlara gizliden gizliye ürün tanıtmak ve satışları artırmaktır.
Elbette bu aile gerçek bir aile değildir. Komşular onların sahip olduğu yaşam tarzına sahip olmak için delirmeye
başlar. Ellerindeki para yetmeyince borç alıp tüketmeye devam ederler.
Kolektif Hayat
Kişilik Geliştirme
Doğduğumuzda bir bebek olarak annemizden farklı bir bedene
sahip olduğumuzun farkında olmayız. Bir süre sonra anlarız ki, ayrı bir bedene
sahibiz. Önce aile içinde, sonra okulda, daha sonrasında da iş hayatında uyum
sağlamaya çalışırız. Küçük yaşlarımızda “taklit
ederek” hayatı öğreniriz. Ergenlikte uyum sağlama faktörü güçlenince, işe
yarayan taktikler buluruz. Davranışlarımız, kılık kıyafetimiz ve satın
aldıklarımızla kendimize bir kişilik yaratırız. Kendimizi, eşyalarımız,
kariyerimiz, sosyal statümüz ile tanımlamaya başlarız ve dolayısıyla hep
başkaları ile karşılaştırarak değerlendiririz. Oysa kişilik (person) kelimesinin
kökeni Latince persona dan gelir.
Persona maske demektir. Bu maskelere aşırı prim vermek maske ile özdeşleşmek ve
sonu gelmeyen bir sahiplenme güdüsüne sahip olmak demektir.
Tüm yarışmalar, sınavlar, rekabet bu kıyaslamayı destekler
ve kısır döngü devam eder. Oysa her birimiz eşsiz bir şekilde özgünüz.
Kendimizi keşfetmek tüm bu kıyaslamayı sonlandıracaktır. Her şeyin göreceli olduğunu
fark etmek bilinçli bir şekilde yanılsamayı görmemizi sağlar. Öte yandan
derinde bir güç bizi kıyaslamaya, sahip olmaya, hatta başkalarından çalmaya
itiyorsa, cevabı aile sistemimizde arayabiliriz. Anne ve babadan gelen sevgi
akışında herhangi bir kesinti varsa, devamlı görülmek isterken bulabiliriz
kendimizi. Bu durum da kendimizi komşuların önüne geçme gibi bir eğilime
itebilir. Sonuç olarak hayatımızdaki her şey, iç dünyamızın bir yansımadır ve
buna bu dünyaya geldiğimiz köklerimizi de kapsar.
Joneses ailesi faaliyetlerine devam eder. Oysa artık bireyler ‘sahip olma çılgınlığının’ sonuçlarını görmeye başlar. Ailenin her bireyi kendi sıkıntıları ile yüzleşirken yaptıkları işi sorgulamaya başlar. Farkına vardıktan sonra bu yorucu oyunu oynayıp oynamamak onların özgür seçimleridir. Yoksa derindeki daha güçlü bir dinamik hala devrede midir?..
İnsan psikolojisi şaşırıcı! Okudukça daha derinlere inmek istiyor insan...Kolektif bir bilinçle yaşadığımızı bilmek hem güven verici aynı zamanda ürkütücü. Çünkü bazı seçimlerimizde bilincimiz değil bilinç altımız karar verici oluyor.
YanıtlaSilThe Joneses keyifle izlediğim ve çok da gerçek dışı bulmadığım bir film olmuştu. İzlemeyenlere de tavsiye ederim!