Psikolog veya doktor olmasanız da sanırım artık çocukluğun
insan hayatını ne kadar çok etkilediğini ya biliyorsunuzdur ya da
duymuşsunuzdur. Bu durum çocukların üzerine daha fazla titrememize, daha fazla
onlar üzerinde kontrolcü ve korumacı bir tavır sergilemeyi artırdı mı?
Çocukluğumuzda çok nadiren duyduğumuz zatürre gibi bir kelime
artık hemen hemen her burun akıntısını onun başlangıcı yaparken, çocukların
çoğu hiper-aktif... Son dönemlerin en moda etiketlerinden biri de ADHD (Dikkat
eksikliği hiperaktivite bozukluğu - DEHB)!
Pediatri uzmanı Nadine Burke Harris, ADHD tanımı ile gelen
çocukların çok büyük çoğunluğuna bu tanıyı koyamamış ve bu vakaların çok ciddi çocukluk
travmaları olduğu keşfetmiş. Bu keşiften sonra doktor olarak yaklaşımını
sorgulamaya başlamış.
Harris, TED konuşmasında şöyle söylüyor:
“Bize okulda şunu öğretirler; yüz çocuk bir kuyudan su içer ve doksan sekizi ishal olursa, bu doksan sekiz çocuğa antibiyotik üzerine antibiyotik verin! Ama acaba kuyuda ne oluyor diye bakmayı öğretmiyorlar.”
Sonrasında karşılaştığı Olumsuz Çocukluk Deneyimleri Çalışması
(Adverse Childhood Experiences Study – Dr. Vince Felitti & Dr. Bob Anda)
onun kariyerini değiştirmiş. 17,500 ailede yapılan bu araştırmada çocukların
%76’ın çocuklukta en bir olumsuz deneyim yaşadığını ortaya koyuyor. Bu
deneyimler neler mi?
Fiziksel, duygusal ve cinsel taciz, fiziksel ve duygusal dışlanma, ebeveynlerdeki zihinsel rahatsızlıklar, madde bağımlılığı, tutuklanma, boşanma ve şiddet...
Bu deneyim ve deneyimlere maruz kalan çocukların beyinleri etkileniyor:
Ödül ve haz merkezi olan Nucleus Accumbus...
Prefrontal Korteks’in düzgün çalışmasını engelliyor ki bu kısım dürtü kontrolü, öğrenme ve yönetsel fonksiyonlarımızın merkezi...
Ayrıca beynin korkuya tepki oluşturan kısmı Amigdala’da ciddi farklılıklar ölçülüyor.
Ödül ve haz merkezi olan Nucleus Accumbus...
Prefrontal Korteks’in düzgün çalışmasını engelliyor ki bu kısım dürtü kontrolü, öğrenme ve yönetsel fonksiyonlarımızın merkezi...
Ayrıca beynin korkuya tepki oluşturan kısmı Amigdala’da ciddi farklılıklar ölçülüyor.
Bunların neticesinde çocuklar ileride ya zararlı alışkanlıklar
ediniyorlar veya kansere yakalanma, kalp krizi geçirme riskleri artıyor.
Bu deneyimler neden bu kadar önemli etkiler bırakıyor? Beynin asıl görevi bizi hayatta tutmak; bir tehlike karşısında bedeni savaşmaya veya kaçmaya hazırlamak:
Bir tehlike karşısında hypothalamus
adrenalin salgı bezlerine sinyal gönderir; stres hormonları Adrenalin, Kortisol salgılanır... Bu
kaçmak veya savaşmak için gereken moda hazırlar bedeni. Bu durum karşınızda gerçekten korkulacak bir vahşi hayvan varsa bir travma yaratmaz; kaçar veya savaşırsınız.
Ancak, yukarıdaki anlatılan deneyimlerdeki korkulacak neden her
gün, her gece eve geldiğinde tekrar tekrar bu moda giren beden travma
oluştururken aynı zamanda bağışıklık sisteminin de zayıflamasına sebep olur.
Sonuç olarak erken yaşlardaki yaşanan zorluklar, hayat boyu
yaşam kalitesini etkiliyor. Bu, çocukların üzerinde baskıyı artırmaktansa, doğru
olan şey, çocukların olumsuz deneyimleri yaşadıkları ortamı, okulları ve
ebeveynleri iyileştirmekten geçiyor.
Ayrıca Carl Jung’un ilk defa ortaya koyduğu kolektif
bilincimiz bireyselliğimizin önüne geçebiliyor. Olumsuz deneyimleri bireysel
olarak yaşamamış bir olsak, travmalar kolektif olarak da taşınabiliyor. Psikolog
Bert Hellinger’in keşfettiği Aile Sistemi Terapisi çalışmalarında görünüyor ki, ailemiz
ve atalarımızdan birçok travma bilgimiz olmadan tarafımızdan taşınabiliyor. Artık
hem psikolojide hem de tıpta, bütüncül bakış açısı olarak ailemizi ve içinde
büyüdüğümüz toplumu da katmanın zamanı gelmedi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder