8 Nisan 2015 Çarşamba

Şiddet Üzerine



Sorsanız hemen hemen herkes şiddete karşıdır.
‘Nedir şiddetin sebebi?’ diye sorsanız, herkes kendine göre bir yanıt verir. Bazıları, insanın doğasında olduğunu söyler, bazıları da eğitimsizlikten ve parasızlıktan dem vurur. 
Belki de hemen şiddet gösterenleri suçlar, genlerinde bir problem olduğunu düşünürüz.
Yüzeydeki hikayeler hem çok bariz hem de çarpıcıdır. Bundan nemalanmak isteyen içsel ve dışsal güçler de hediyenin paketini süslemekle meşguldür. Suçlular bellidir...
Bağırır, çağırır, asarız... Bitti mi? Bu kadar mı? Adalet yerini buldu mu?
Nedir bu şiddetin kaynağı ve sebebi? Hiç mi merak etmiyoruz?


TED konuşmalarından birinde, bir doktorun sözleri bu durum ile benzeşiyor:
“Bize şunu öğretirler; eğer bir kuyu suyundan su içen çocukların yüzde doksan sekizi hastalanıyorsa, hepsinin hasta olduğu doğrudur ve antibiyotik üzerine antibiyotik verilmelidir. Ama kimse bize kuyunun, problemin kaynağı olduğunu ve bununla ilgili ne yapılması gerektiğini söylemez.”
Şiddetin kaynağı nedir? Bunu analiz etmek için tüm düşüncelerinizi, tutunduğunuz kimlikleri bir kenara bırakmanız gerekir. Kadın kimliğinizi, eğitimli kimliğinizi, mağdur kimliğiniz... Her ne kadar varsa. Çünkü zihin mevcut fikirleri koruma üzerine koşullanmıştır, yeni bir fikir zihin için bir tehdittir. Bu sebeple küçücük bir konu bile olsa haklı çıkmaya çalışır ve fikrimizi değiştirmek istememe eğilimde oluruz.


Şiddetin temelinde yatan şey; ayrımlar ve bölünmelerdir... Dualite veya ikiliktir... 

İnsan zihninin çalışma prensibidir bu. 'Ben' olmak için başkalarına ihtiyacı vardır, bir şeyi iyi diye tanımlaması için kötüyü tanımlamasına... Dikkat ederseniz çocukken bile eğitimler karşıt kavramlarla verilir; ince-kalın, kısa-uzun gibi...
Bölünmeyi ne oluşturur? Zihindeki bölünmeyi düşüncelerimiz oluşturur. Düşünceler neyle beslenir? Geçmiş bilgilerimizden ve deneyimlerimizden... Kısacası aile, okul ve çevremizden alırız tüm düşünce kalıplarımızı. Bilgilerimiz de, deneyimlerimiz de geçmiş kaynaklıdır ve dolayısıyla sınırlıdır ve koşullandırılmıştır. İdeolojiler, din, ırk ve kültürel normlar bu koşullanmanın içeriğini belirler. Ya kabul edersiniz ya da tam tersi reddedip karşı çıkarsınız ama durum fark etmez; koşullanmanın bir tarafısınızdır; bu mıknatısın her hangi bir kutbunu seçmek gibidir... Ayrımın bir parçasınızdır; dışarıdan nasıl gözüktüğünün çok fazla bir önemi yoktur. 
Neden mi? 

Çünkü zihin kendine bir kimlik yaratıp, bu kimliğe güvenli bir liman bulup hayatta kalmaya çalışır; tüm ayrımın kaynağı budur... Ancak bireysellik bir illüzyondur. 
Carl Jung’un ilk defa ortaya attığı gibi kolektif bilinç insanlığı çok derinden etkilemektedir. Yüzeyde görünen sadece kolektif bilincin bir yansımasıdır. Yüzeyde görünen, bireysel ve bencil zihinlerin yorumlamasıdır... Bireysel zihin bütünün bir parçası olduğunu bilmez, o öleceğinin farkındadır ve bu ölüm korkusu onu yer bitirir; ayrımlar, arzular, yarattığı imgeler onu hayata bağlar...

Her şeyin kökenine inecek olursanız, en derinde bir yerde korkuyu bulursunuz. Bu korku, tüm şiddete sebep olan ayrımcılığı, imgelemeyi destekleyen temel güç olarak yönetir çoğumuzu...
Korkunun tersi nedir? Güvenlik mi? Güvenlik arayışı mı? İşte bu mıknatısın diğer yönü ve ikiliğin başlangıç noktası...
Korkunun tersi sevgidir...
Dünyamız bizim bir yansımamızdır. Çözüm korkuyu görüp anlayıp yerine sevgiyi koymaktadır. Bütünlüğü sevmek ve ona güvenmek... Kendimizi olduğu gibi kabul edip tüm yanlarımızla sevmek... Gerçekte kim olduğumuzu fark etmek... Sevgi, bizi birbirimize bağlayan tek ve gerçek duygudur, ama gerçek sevgi zihnin ötesinde bir kavramdır, ancak kalp yoluyla, sezgilerimizle ulaşacağımız bir şeydir bu. Koşullanmış zihinlerimizin farkına varıp onun sesinin azaldığında duyacağımız bir ses...

Bunu yapmak için tarafsız bir bakışa sahip olmalıyız, zihni bir kenara bırakmalıyız. Bunu yapabilmek için zihnimizin düşünce kalıplarını gözlemlemeliyiz. Bunların farkına varırsak, onlarla bütünleşmeyi bırakırız. Bu da bizi özgür yapar.
“Özgürlük her istediğimizi yapmak değildir; özgürlük koşullanmış zihinden bağımsız olmaktır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder