13 Nisan 2015 Pazartesi

Yunus Emre: Aşkın Sesi


Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, 
Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, 
Aramadan duramazsın. 
[Yunus Emre]

13.Yüzyıl... Mevlana, Şems, Taptuk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltuk...
Ne kişisel gelişim merkezleri var, ne de 'en çok satan' spiritüel kitaplar, ne kurslar, ne seviye, ne unvan, ne de rütbe... Bu kişiler aydınlanmak için Hindistan'a da gidememişler...
Kendi kendilerine hakikatin peşinden gitmişler... Nefisleri üzerinde çalışmış, mürşitlerinden ilham almışlar. Hiç bir para karşılığı olmaksızın açılan dergahlarında irfan dağıtmışlar, kim olursa olsun buyur etmişler.

Yunus Emre de işte bu dönemde yaşamış, hakikati aramış, aşkı aramış bir Anadolu evladı. Hikayesi buğday istemek için gittiği Hacı Bektaş-ı Veli ile başlıyor. Hacı Bektaş-ı buğday yerine nefes vermeyi önerir ama Yunus önce bundan bir şey anlamaz. Daha sonra koşarak geri gelen Yunus nefesi kabul eder ve hakikati bulma yolculuğu başlar.
Bu yol hem çok kolay, hem de çok zor bir yoldur. Hayattayken ölmeyi gerektiren bir yoldur. Yunus Emre'nin hikayesini seyrettiğinizde anlarsınız ki, çok eski öğretilerin özünü, kuantum fiziğinin gerçeklerini bundan sekiz yüz yıl önce kendini öldürme süreci ile aşkı arayarak kavramışlar.

Kendini öldürme çok özetle kişiye hakim olan benliğin yani egonun ölmesidir. Aşılması gereken kapılar, ulaşılması gereken ruhani seviyeler olduğunu sanan zihin, egonun yok olması ile aslında aşılacak kapıların olmadığı ve sonunda da hiçbir yere gitmek gerekmediği anlaşılır. Bu uyumakla, uyanık olmak olmak arasındaki farktır. Uyuduğunuzda değişik şekilde rüyalar alemindesinizdir, uyandığınız zaman ise her şeyin bir rüya olduğunu anlarsınız.

Yunus Emre’nin en önemli yönlerinden biri de onun sabit dergahı olmaması ve Anadoluyu gezerek karış karış halkın diliyle Aşk’ı anlatma çabasına devam edişidir... Belki gerçekten Yunus'u anladığımızda değil, kendimizi, ben sandığımız kişiyi öldürdüğümüzde uyanmış olacağız. Yunus'u bizden farklı, yüce bir kişi olarak tanımlarsak, uyanmaktan ziyade guruyu, öğretmeni takdir etmek, yüceltmek ve belki de taklit etmekten, sözlerini paylaşmaktan öteye gidemeyiz. Uyanış hakkında konuşur ama onun hakkında hiç bir şey yapmayız... Herkese güzel gözüken bilge ego doğmuş olur...


Çocukluğunuzdan beri kendimiz sandığımız şeyden özgürleşmek zorlu bir yoldur. Yunus Emre’in hocası Taptuk Emre onun çektiği sıkıntıları bilir: “Sessiz çığlığını biliriz, duyulmayan haykırışını biliriz. Hiçlik yolunda kendini kenara bırakıp Aşkı aramak için düştüğün yolları biliriz. Bazen ölüm aşılmaz bir dağ gibi dervişin başını öne eğer. Bazen insan Aşkı için kendini feda eder. Senin yolun aşıkların yolu, var git şimdi Anadolu’ya karış karış gezdiğin toprakların sesi ol, şiir yaz, aşkı anlat. Uyandırdığın her kalp sevgi yolunda sana ses versin. Aşkın sesi ol.”

İşte şimdi filmden alıntılar:

Mevlana: “Toprağa tohum atmak için yürek gerek. Tohumu yeşertmek için rahmet gerek. Her şeyden önce hepimize nefes gerek.”
Yunus Emre: “Aşk nedir?”
Mevlana: “Yüz binlerce dille söylesem de Aşkın yüceliğini, güzelliğini... Aşk okundan yüz binlerce yara vardır gönülde, ne ok vardır ortada, ne de yay...”

Hacı Bektaş Veli:
İnsanın değeri yüreğinin ağırlığı kadardır.
Ne ekersen onu biçersin.
Ne arasan aslında sen O’sun.
Bu alemde her şeyin bir nedeni vardır.

Sultan Veled:
Her ne ararsan sadece kendinde ara. O zaman gelip göreceksin ki, aradığın sadece sensin Yunus.


Taptuk Emre:
Önce pirine teslim olacaksın. Nefsini yere at, onu ayaklarının altında ez. İşte o zaman sen olacaksın, yolunu bulacaksın. Dervişlik yolu hem zor hem kolaydır, hem uzak hem yakındır. Dervişlik yolundaki ilk söz teslim olmaktır.
Tüm geçmişini getir gözünün önüne... Kimsin sen? İçindeki ışıkla bakmadan gör, o zaman tüm perdeler, engeller kalkacaktır varlığının önündeki. Kimsin sen?
Bu alemde aldıkların ve yiyebildiklerin taşıyabileceğin kadardır. Kainat da senin olsa sen bir hiçsin… Önce nefsini, kendini yok etmelisin. Sevmeyi, görmeyi bilmeden önce kendini yok etmelisin. Her şey kulakla duyulmaz, her şey gözle görülmez. Bazı şeyler vardır ki gönülde görülür, kalbin ışığıyla baktığımızda belirir.
Hiç uzağa bakma, bir insana baktın mı tüm insanlığı görürsün. Her insanda insanlığın tüm halleri vardır.

Hallacı Mansur:
Ten fanidir, can ölmez. Varlık dünyası değil, yokluk dünyasıdır. Sen aşkı kalbinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değil... Eğer bir kalp kırarsan, Hakk'a eylediğin secde değil. Aşkın kendisi ucu bucağı gözükmeyen bir yoldur. O yola girenin de geri dönmeye hakkı yoktur.
Bu alemde adım atmadık yer bırakmasan da aradığını ilk yola çıktığın yerde bulacaksın. Ne ararsan ara, aradığın sensin. Olmak kadar aramak da önemlidir. Aradığını bulsan da bulamasan da bu yolda pişmek, yanmak da önemlidir.
Buğday tanesini düşün. Bir taneden başak olur. Olgunlaşınca başını öne eğer, öyle hizmet eder. Doğaya bak, insana bak, işte o zaman Tanrının yaşamlara nasıl değdiğine bir kez daha tanık olacaksın.
Meleklere sormuşlar cennet nerededir diye. Sevginin olduğu her yer cennet, sevgisiz her kalp de cehennemdir demişler.


Sarı Saltuk:
Aşk, bir güneşe benzer. Ölüm denen perdeyi deldiğinde bu sırra erişirsin. Bunun için ölmeden önce ölmen gerekir.

Şems-i Tebrizi:
Sen ol da; ister yâr' ol, ister 'yara'; lütfun da başım üstüne, kahrın da..

Yunus Emre:
Ben bu yolda hem aşkı hem kendimi ararım...
Benliği unutup gerçeği aramaktır aşk. Aşk sonsuz bir denizdir, ne zaman tanır, ne mekan. Attığın her kulaç sevgiliye uzanan bir yoldur. Ancak aşıklar geçebilir o denizden. Ateşten bir denizdir o. Gerçek aşıklar mumdan bir gemi ile geçer o denizi.
Aşk damarlardan akan kan gibi titreyen kalp ve nefestir. Benliği unutup gerçeği aramaktır aşk.

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem, ne divane
Gel gör beni aşk n'eyledi?
Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk n'eyledi?


İşitin ey yârenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer

İşitin ey yârenler 
Kıymetli nesnedir aşk
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır
Kayaları söyletir
Kuvvetli nesnedir aşk

10 yorum:

  1. Şu an içinde bulunduğum aşırı derecede sorgulama süreci beni buraya kadar getirdi :) yazılarınızı okudum ancak aklıma takılan bir soru var,aydınlatırsanız sevinirim. Bu süreçte din ve ibadetlerle ilgili pek bahsedilmemis ya da ikinci planda kalmış bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz. Şimdiden tesekkurler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Din kelimesinin kökenine baktığımızda, Mevlana, Yunus Emre veya benzerlerinin "bir olma" dedikleri kavramı temsil ettiğini görürüz. "Bir olma" ise zihnin devreden çıkması ve "gönül gözü" ile görmeyi ortaya çıkıyor. Ancak insanlık, zihinsel düşünmeye ve zihnin oluşturduğu korkular ile başa çıkmak için herhangi bir inanç ve/veya rutin uygulama koyarak rahatlamayı seçtiğinden dolayı, çoğu öğreti veya din gerçek amacından sapmaya başlayabiliyor. Bu sebeple özdeki bilgelik unutulmamalı... Bu yolda size hangi türlü ibadet veya uygulama fayda sağlıyorsa onu kullanın derim. Ancak bunlar zihne güvenlik çemberi oluşturmak yerine, anlayış sağlamalı ve Mevlana'nın bile tasvir edemediği Aşkı, her kişinin kendisinin idrak etmesi gerektiği unutulmamalı... Özetle size anlayış sağlayan ne varsa bunu yapabilirsiniz, kalpten hissederek... Yaptığınız ne varsa sorgulayın, bunu yaparak bende ne değişiyor? Aşkı idrak konusunda bir adım atabildim mi? Bunu yapanlar nasıl bir mertebedeler?..

      Sil
    2. Allah dostlarını kendi zihninizde üç beş kitap okuyarak belirlediğiniz felsefenize ve felsefenizin reklamını yapmak için açtığınız isminde bile saçmalık dolu sayfada anmayın

      Sil
    3. gerçek böyle sayfalarda değil Allah'ın kitabında, dostlarının yaşamında onların düşüncelerinde sözlerinde kalplerindedir.

      Sil
  2. Etrafımızdaki insanlarda kendimize ait genelde kötü yönleri görmemiz bir nevi şizofren vakası olmuyor mu. Ya da her insanın kendi ait bi dünyası olduğuna işaret etmez mi. Eğer ederse insan kendi dünyası ile ortak dünyayı nasıl ayırt edebilir

    YanıtlaSil
  3. Etrafımızdaki insanlarda kendimize ait genelde kötü yönleri görmemiz bir nevi şizofren vakası olmuyor mu. Ya da her insanın kendi ait bi dünyası olduğuna işaret etmez mi. Eğer ederse insan kendi dünyası ile ortak dünyayı nasıl ayırt edebilir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer insanlar size aynalık yapar, bu kadar... Şizofren gibi isimler koymak, yine zihnin tanımlamalarından biridir. Bunda iyi veya kötü bir yön yoktur... Sadece böyledir.
      Her birey dünyayı kendi bakış açısı, filtre ile görür... Bu filtreler olduğu sürece dünyaya farklı bakarlar... Tüm filtreler gittiğinde ise çok, iki kalmaz...

      Sil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil