“En büyük korkum... Hiç kimse, hiçbir şey olmamak... Varsa bir anlamı neden burada olduğumu bilememek. İnsanlar içinde ne işe yaradığı belli olmayan, bir insan olmak. Evrensel bir dinamiğin varlığına inanıyorum ve şayet onun bir parçası olamazsam, beni yok edecek.”
İnsanlık kendini zihin-beden sanmaya devam ettikçe, bu
beyanattaki gibi hem bu dünyada bir şey
olamamaktan, hem de yine zihninde yarattığı öbür dünyada cezalandırılmaktan ve yok olmaktan korkmaya
devam edecek...
Zihnin tek bir amacı vardır; bedeni hayatta tutmak... Bu
amaçtan yola çıkan zihin, kendinin beden olarak, ölümlü bir birey olduğuna
inanır... Hayalinde ise, bu hayattan sonra da başka bir şekilde öbür dünyada
yer almak için çeşitli yöntemler geliştirir. Hem bu dünya, hem de öbür dünya
için tek bir motivasyonu vardır: Korku!
İnsan zihninin gelişimi bir çok teknolojik gelişimi
sağlarken, psikolojik olarak hiç gerekli olmayan düşüncelerimiz, bizi ya geçmişte ya da gelecekte tutar. Zihin
asla şimdide değildir. Hayat ise sadece şimdidir... Zihnin diğer bir laneti ise,
her şeye bir neden ve amaç aramasıdır. Başına gelenlere bir suçlu ararken,
hayattaki amacını da arar.
Başka daha basit düzeydeki amaçlar – para, unvan, güvenlik,
prestij, sosyal çevre vs – daha sonra daha sanal bir hale gelebilir; medyum,
şifacı, kahin, seçilmiş kişi... Ancak amaçlar her zaman gelecektedir; hiç bir
zaman bize kalıcı bir fayda sağlamazlar. Her amaca ulaştığımızda yenisi, daha
iyisi önümüze konur... Zihin böyle çalışır.
Öte yandan, bir şey amaçlıyorsak, şu andaki halimizden
memnun olmadığımız kanısına varabiliriz... Bu da, emin olduğumuz tek şey olan
varlığımızın mükemmelliğini yargılamak anlamına gelir. Hepimiz zaten eşsiz bir
şekilde yaratılmışızdır. Hepimiz ve hatta her şey birbirine bağlıdır. Madde
dediğimiz şey bile gerçekte yoktur... Kuantum seviyesine inildiğinde enerji ve
ilişkilerden (bağlardan) başka hiç bir şey kalmaz... Bu seviyede zaman ve mekan
yoktur... Ölçümleme yapılamaz... Zihnimiz buna bir anlam veremez.
Zihnin ötesine geçildiğinde ise, farkına varılır ki, tüm
dünyadaki yoksulluk, şiddet, rekabet, nefret, savaş... zihnin ‘ben’ ve ‘diğerleri’
ayrımından kaynaklanmaktadır. Hareket sağlamak için yaptığımız arabalar, artık
lüks bir hapishane gibidir; trafikte sıkışıp kalmışızdır...
Tüm film boyunca insanların yorumlarından beden-zihin
yapısını gözlemleyebilirsiniz... Bu filmi izleyip alkışlayan zihinler, neden
alkışladıklarını biliyor mu acaba?
Ancak Uruguay'ın Eski Devlet Başkanı Jose Mujica’nın konuşması filmin geneline bakıldığında, oldukça sıra dışı kalıyor:
Ancak Uruguay'ın Eski Devlet Başkanı Jose Mujica’nın konuşması filmin geneline bakıldığında, oldukça sıra dışı kalıyor:
“Yoksulluğu savunmuyorum, sadeliği savunuyorum. Ancak sürekli büyümek isteyen tüketici bir toplum icat ettik. Büyüme olmazsa bu üzücüdür. Gereksiz ihtiyaçlarla bir israf dağı icat ettik. Sürekli almalısın ve atmalısın. Boşa harcadığımız hayatlarımız aslında. Bir şey satın aldığımızda, karşılığında para vermiyorsunuz. Verdiğimiz aslında vaktimizdir. O parayı kazanmak için harcadığımız vakit. Arasındaki fark ise şu: yaşamı satın alamazsınız. Yaşam akıp gider. Hayatı boşa geçirmek özgürlüğünü kaybetmek korkunç bir şeydir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder