2 Şubat 2017 Perşembe

Aile Sistemi

Evrende her şey hareket halindedir, her şey, en temelinde enerjiden oluşur, her şey birbiri ile etkileşim halindedir… Bu etkileşimler sonucunda sistemler ortaya çıkar. Her küçük sistem, daha büyük bir sistemin parçasıdır… Bu şekilde devam ettiğimizde ise karşımıza tek bir sistem çıkar…


İnsanlar olarak bizi en yakından etkileyen sistem ise Aile Sistemi’mizdir. Toplum, kültür, fanatik düzeyde taraftarlık, inançlar, büyük anlaşmazlıklar ve savaşlar da bizi etkileyebilir. Hiç yapmak istemediğimiz şeyleri yaparken, hep yapmak istediğimiz şeyleri de yapamaz bir halde buluruz kendimizi. Bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı, davranışlarımızın neredeyse yüzde doksanını kontrol ederken, kendimizi kontrolünü kaybetmiş bir maymun gibi hissederiz. Daha çok zıplar, çabalarız, konuşuruz, bağırırız, ancak bu daha da batmamıza neden olur. Bazen pes eder, tüm bunları kader olarak adlandırırız. Acı dayanılmaz olduğunda ise kendimizi avutacak bir şeyler buluruz: İlaçlar, alışveriş, iş, yatıştırıcılar, sosyal medya, cinsellik, veya oyunlar… Adı güzel gibi gözüken sinsi bağımlılıklar da hayatımızı sarabilir; aşırı ebeveynlik, yardımseverlik, spiritüellik…

Bizi derinden etkileyen derin güçler nasıl çalışır? Sistemlerin kanunları, Kaos Teorisi’ne benzer.

Hareket ve Denge İhtiyacı
Her zaman bir hareket vardır; tam bir denge sağlanamasa da dengeye doğru bir hareket olur… Sistemin temel amacı sistemi hayatta tutmaktır. Bireyler ikinci derecede önemlidir. Sistem boşluk kabul etmez. Örneğin, bir ailede baba erken vefat etmişse, onun yerini evin büyük oğlu alır… Her şey yolunda bile olsa, tüm gerekli çalışmaları yapsak da, sabitlik ve durağanlık mümkün olmadığı için değişiklikler olmaya devam edecektir… Belki de en dengeli durum, bir cambazın tabakları çevirdiği ve tabakların düşmediği bir gösteriye benzer.

Nedensellik ve Etki
Zihnimiz doğrusal çalışır. Her sonuç için bir neden ararız. Başımıza gelenler için de, başka birini sorumlu tutar, suçlu ararız. Bazen de kendimizi suçlarız. Sistemler ise doğrusal değildir; neden sonuç yasası işlemez. Bir bilim adamının dediği gibi, “Kekin nasıl yapıldığını anlamak için büyük patlamaya kadar geriye gitmemiz gerekir.” Her olayın bir çok nedeni vardır… Hesap tutmaya kalkarsanız, Adem ve Havva’ya kadar gitmeniz gerekir. Tek bir sorumlu veya suçlu aramak, olaylara dar bir açıdan bakmaktır ve neticede kendimizi kandırmak olur.

Bir olay, birçok başka olaya etkiye sahiptir. Etkinin ne zaman ve ne şiddette olacağını kestirmek mümkün değildir. Bir bakıma evrende olan olaylardan tek başımıza sorumlu olmamız mümkün değildir. Ne tamamen bir kişiyi, ne de tamamen kendimizi suçlamak doğru olacaktır. Bakış açımızı genişlettikçe anlayışımız genişleyecek ve bütünü görmeye başlayacağız.


Öte yandan, bu hiç bir şeyden sorumlu olmadığımız anlamına gelmez. Büyük bir sistemin bir parçası olarak bizim de her eylemimizin bir etkisi vardır. Hepimiz birbirimize etki ediyor, birbirimizin hayatına dokunuyoruz; başkasına yük oluyor, başkasının yükünü taşıyoruz… Daha iyisini bilmediğimiz için yanlış bir şey yapıyor, anlamadan acı çekiyoruz… Hepsinin temelinde ise birbirimize olan bağımız yatıyor… Bu bağa ‘sevgi’ demeyi tercih ediyorum. Gündelik hayatımızda kullandığımız sevgi sözcüğünden daha derin bir sevgi kavramı bu… Her çekilen acının ardında sevgi arayışımız yatmaktadır. Bu acılardan çekinmeyin, saklanmayın, araştırın… Ardında derinleşmeyi arzulayan sevgiyi bulacaksınız… Hem bağlı, hem özgür…

Sonuç
Olan olayların ardına bakmak, bakış açımızı genişletmek, anlayışımızı geliştirmenin en temel yollarıdır. Sağlıklı bir sevgi akışı içerisinde aile sistemimizde yer aldığımızda artık hayatı almaya, hayatı ve onun getirdiklerini kabule etmeye hazır bir hal ortaya çıkar…
Olayların meydana geliş şeklinden biz sorumlu değiliz, ancak eylemlerimizin ardındaki niyet kesinlikle bizim elimizdedir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder