Hepimiz doğduğumuz aile sisteminin kaderinden ve
dinamiklerinden etkileniriz. Sistemin kolektif gücü hiç tanımadığımız aile
bireylerinin bile yaşadıkları olaylardan dolayı kendi kaderimizin etkilenmesini
sağlayabilir. “Dede erik yeri torunun
dişi kamaşır...” Oysa sistem sadece aile bireylerinden oluşmaz. Kan bağı
olmayan kişiler de sistemimizde önemli rol oynuyor olabilir. Bu kişiler bir
şekilde ailemizle ilişkide olmuştur. Bu ilişki nasıl oluşur? Bir iş
ortaklığından ailenin batmasına sebep olan veya ailede bir kişinin ölmesine
neden olan biri olabilir. Aile üyelerinin birinden ayrılmak istememesine rağmen
terk edilen eski nişanlı veya sözlü olabilir. Trafik kazasında kazaya sebep
veren biri olabilir. Hatta dünyaya gelecek bir bebeğin düşmesine veya kürtaj
edilmesinde önemli rol oynayan biri olabilir... Tüm bu kişiler genellikle
sistemde dışlanırlar. Oysa etkileri hala ailenin üzerindedir.
Bu kadar savaşın gerçekleştiği 20. Yüzyılda doğan nesiller
savaşta olan olayların, gizlenen sırların etkilerini hayatlarında farkında
olsalar da, olmasalar da hissederler. Sanki hayatlarını derinden etkileyen bir
güç vardır.
Frantz isimli film I. Dünya Savaşı’nın hemen sonraki dönemde geçiyor. Anna’nın nişanlısı Frantz savaşta vefat etmiştir ve Anna nişanlısının ailesinin yanında hep beraber yas tutmaktalardır. Bir gün Frantz’ın mezarının başında hiç beklenmeyen biri belirir. Bir Fransız genç... Kısa bir süre sonra anlaşılacağı üzere Adrien adındaki bu genç savaşta Frantz’ı öldüren kişidir. Bu olayın yükünü atabilmek için Almanya’ya gelir, kurbanın aile ile tanışır. Önceleri kimliğini açıklayamaz ancak tek niyeti af dilemek ve yükünü az da olsa azaltmaktır.
Başlarda Anna ona karşı çok tepkili de olsa, yavaş yavaş
Frantz’ın babası başta olmak üzere, onun ölümünün tek sorumlusunun Adrien
olmadığını görmeye başlarlar. Büyük bir savaşın ortasında kalmış gençler mi
sorumludur? Yoksa savaşı alkışlarla karşılayanlar ve oğullarını savaşa yollayan
babalar mı? Yoksa onları savaşı alkışlatmaya teşvik eden politik düzen ve geçmişte
yaşanan olaylar mı? Tüm bu olayların ötesine bakıldığında herkesi kurbanların
kurbanı olduğu gerçeğini görmeye ve olanı olduğu gibi kabul edip, şu andaki
kurbanın Adrien olduğunu görmeye başlarız. Tüm aile onu affetse de o kendi
kendini affetmemektedir.
Adrien Fransa’ya döndükten bir süre sonra Anna onun peşinden
Fransa’ya gider. Bu sefer diğer cephedeki yansımalarını görme fırsatını
buluruz. Herkes kendince haklıdır. Oysa o dönemdeki tüm insanlar Adrien ve
Frantz’ın ebeveynleri gibi karşılasaydı olan olayları, çıkar mıydı II. Dünya
Savaşı?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder