21 Şubat 2018 Çarşamba

Görünmeyeni Görmek

“Bizler bilmediklerimizin esiriyiz; bildiklerimizin ise efendisi.” (Nisargadatta Maharaj)
Hayatımız, düşündüklerimizin ve inançlarımızın bir yansımasıdır. Düşünceler ne kadar güçlü ise, yüzeydeki yanılsama da, etkisi de o kadar fazla olur. Olumsuz düşüncelerin genellikle kaynağı bilinçaltımıza yerleşmiş inançlara dayanır. Bu inançların bazıları biz çocukken oluşur, bazıları ise atalarımızdan bize miras kalır. ‘Kolektif bilinçaltı’ devrededir; ailemizden ve içinde bulunduğumuz toplumdan etkileniriz. İster atalarımızdan gelsin ister kendimize ait olsun, geçmişten gelen şok ve travmalar hayatımızın dümenine geçmiştir.


Kendimizin de dahil olduğu aile sistemimizdeki dinamiklerini keşfetmek; konuşulmayan sırların ortaya çıkması, dışlanmış kişilerin görülmesi, yaşanan travmaların ardındakileri görmek, anlamak, bizi özgürleştirmeye başlar. Yüzeyde hissettiğimiz zayıflıklar ve eksikliklerin ardında yatan bu bilinçaltı nedenler ortaya çıktıkça, içimizi derin bir anlayış kaplar. Bu bir deneyim değil, kalıcı bir bakış açısı değişikliğidir.

Bilinçaltında olan bilinç tarafından algılandığında çözülüş başlar. Sıkışmış ve akmayan sevgi serbest kalır. Bireysel arasındaki bağlar sağlıklı bir hale geldiğinde sıkışmış enerji akmaya başlar. Bu şekilde kendimizi daha merkezlenmiş ve bütün hissederiz, dolayısıyla zihnin sakinleşmesini ve dinginleşmesini sağlar. Zihin sakinleştiğinde ise, artık olan olayların, karşımıza çıkan kişilerin ötesine bakmaya açık bir hale geliriz. Bizi ısrarla kendi hikayemize geri döndürmeye çalışan zihin, daha sakin olduğundan, artık bir engel oluşturmaz. İşte bu anlayışın oluşmasıdır.

Ancak önemli olan hususlardan bir tanesi, anlayışın zihinden öte kalpte oluşmasıdır. Kalpten gelen kabul, yargılama, yorumlama, varsayım olmadan mümkün olur. Olumlu veya olumsuz kavramlar, anlamlar yüklenmediğinde, görünmeyeni görmeye başlarız.

Günlük hayatımızdaki rollerimizle özdeşleşmeden, kendimizi bu kimliklerle tanımlamadan yaşamanın özgürlüğüne erişiriz. Tüm kişilerin ötesine baktığımızda ise tüm sistemlerin diğer sistemlerle hareket ettiğini, her şeyin ardında sonsuz bir gücün sanki bir oyun oynadığı hissine kapılırız. Bu oyuna kendimizi bıraktığımızda, oyunun bir hedefi veya amacı olmadığını görürüz; amaç oyunu sadece oynamaktır…
“İlim bilmek, kendin bilmektir.” (Yunus Emre)

3 Şubat 2018 Cumartesi

Stronger



Hepimizin başına talihsiz olaylar gelebilir. Bir çok uyanış ve farkına varma hikayesinde böyle bir olay veya olaylar silsilesi görebiliriz. Sanki derinde bir şey devamlı bizi devamlı gördüğümüz rutin rüyalardan uyandırmak ister gibidir. Berbat gözüken olayların sonunu tahmin etmek hiç de kolay değildir.

Stronger adlı film, Boston’da patlayan bombada bacaklarını kaybeden ve daha sonra kahraman ilan edilen Jeff Bauman’ın gerçek hikayesini konu alıyor. İşçi olan çalışan, Boston taraftarı Jeff, eski kız arkadaşını geri kazanmak üzere Boston yarışlarını izlemek için yerini alır. Bombacıyı tarif edebilecek kadar yakın bir mesafede durmaktadır. Artık hayatı hiç bir zaman aynı olmayacaktır.

Jeff’in anne ve babası, henüz 2 yaşındayken boşanır. Yeniden evlenen babası onu patlamaya kadar doğru dürüst ziyaret etmez. Annesi ile beraber tek başlarına yaşarlar. Annesinin fazla alkol tüketmesinin yanı sıra oğluna aşırı karışması da önemli problemleri arasındadır. Babasından uzan olan Jeff, anasının oğlu bir genç olarak yetişmiştir.


Patlamadan dolayı kendini suçlu hisseden eski arkadaşı ona geri dönmüş ve ona destek olmaktadır. Ortalıkta artık iki anne var gibidir. Jeff kız arkadaşının evlerine taşınacağını bile annesine söylenmekten korkar. Dolayısıyla iki kadın artık rekabet halindedir. Jeff’in babası ise daha sık ziyaret etmeye başlar. Diğer yandan Jeff Boston halkı tarafından kahraman ilan edilmiştir. Onlara göre saldırganlara karşı kazanılmış bir zaferin kahramanıdır Jeff.

Sonunda Jeff tüm anlamsız şekilde ünlü olmaya, bacaklarının yokluğuna ve kadınların kavgalarına dayanamaz ve kendini içkiye verir. Tam o sıralarda ona bombalama sırasında yardım eden kişi onunla uzun bir konuşma yapar. Onun hikayesi Jeff’e ilham verir ve büyümeye karar verir. Bu yetişkin olmak ve yaşamak anlamına gelir.

Kendini ayağa kaldıran Jeff, kız arkadaşı ile evlenir ve çiftin bir kızı dünyaya gelir. Filmin sonunda bahsedilmeyen gerçek ise, Jeff’in 3 sene sonra boşanmasıdır... Muhtemel varsayım Jeff’in artık bu ilişkiyi beslemiyor olması. Eğer gerçekten büyüdüyse, yardıma muhtaç olan çocuk artık ortadan kalkar ve aradaki çekimi yaratan dinamik ortadan kalmış olabilir.

“Çocuklarım öldü... Yıllar önce... Büyük olan oğlum savaşta öldü. Onun ölümünü duyunca aptalca bir şey yaptım. Benzin alıp kendimi öldürmek istedim... Bahriyeliler beni kurtardı... Öbür oğlum; tüm bunlara dayanamadı ve kendi canına kıydı. Abisini kaybetmek, beni böyle görmeye dayanamadı. Onların bana ihtiyaçları varken yanlarında olmayı ne kadar çok istediğimi bilemezsin. Şimdi ben ülkeyi dolaşıyorum ve askerlerle konuşuyorum; savaş sonrası travmaları hakkında... Devam etmemi sağlıyor. Sana yardım etmek oğluma yardım etmek gibiydi. Sana yardım ettiğim kadar bana da yardım ettin.”